Büyümek ve olgunlaşmak
En son ne zaman büyüdüğünüzü hissettiniz? Kalbiniz kırılınca mı? Sorunların üstesinden tek başınıza gelmeye çalıştığınızda mı? Çocukların şaşırdığı şeylere şaşırmadığınızda mı? Yol kenarındaki sarı otlarda fark ettiğiniz kaplumbağaya şöyle alelade bir bakış attığınızda mı? Yoksa sadece güneşin batışını izlerken sessizliğin tadını çıkardığınızda mı?
Ya da bu saydıklarımdan hiçbirinde fark etmediniz.Aynaya baktığınızda sakalınızın çıkmaya başladığını gördüğünüzde fark ettiniz.Yada vücut hatlarınızın belirginleştiğini daha çekici bir erkek veya kadın olduğunuzu hissettiğinizde fark ettiniz.
Sizleri bilmem ama ben büyümenin bitmeyen bir süreç olduğunu, kimine göre erken, kimine göre geç başladığını düşünüyorum.Belki onlarca olayı, büyümenin olağan süreci olarak yaşıyoruz.Belki onlarca olayda, böyle büyüyor insan, diyoruz.Belki gerçekten büyüdüğümüzü hissetmiyor, büyümenin nasıl hissettirdiğini anlayamıyoruz.Sınava çalışıp terler döktükten sonra sınavını geçince rahatlayan bir öğrenci gibi mi, emeğinin karşılığını dalından kopardığı elmada bulan bir çiftçi gibi mi hissettiriyor acaba?
İnsan; çocuğu olunca büyür der, büyüklerimiz. Ne kadar zamanın geçtiğini o an anlar hayatta.Daha dün sokaklarda koşup oynayan, ilkokul sıralarında öğretmenini dinlerken hayallere dalanlar,bir masum katılınca hayatlarına bir anda bambaşka biri olup çıkarlar. O pembe suratı görünce gönül bağları çözülür.Birden o çocukluk gider yerine kocaman bir büyüklük gelir.Onun yüzünü güldürmek için çabalar artık.Bundan sonra en sıkıntılı olduğu anda onun seyrek dişleri açık gülüşüyle unutur her şeyi.
Bazen de sevgi göreceği, başını okşayacağı birinin varlığını hissetmediğinde büyür insan. Herkesin annesi çocuğunu tertemiz giydirip, en güzel yiyecekleri aldığında,o hisseder annesinin eksikliğini.Kaydıraktan kayan çocuğuna zarar gelmesin diye kaydırak bitiminde bekleyen babasının olmadığını fark ettiğinde anlar ne kadar savunmasız olduğunu.Bazen eksik, bazen savunmasız, bazense hem eksik hem savunmasız büyümeye çalışır ki onun için büyüme erken başlamıştır.
Büyümenin yaşı var mıdır bilimsel olarak bilmem ama büyüme sürecine girdi mi bir insan artık geri dönüşü yoktur.Bir şeyler kırılmaya bir şeyler de oluşmaya başlamıştır.
Büyümek deyip durduk her satırda.Peki nedir bu büyümek? Boyun uzaması mı? Kilonun artması mı? Yoksa sesin kalınlaşması mı? İnsan fiziksel olarak büyür.Vücudu irileşir, boyu uzar, kilosu artar... Ama bu büyümek o büyümek değil.
Büyümek; olgunlaşmak demek.Dalında bir çiçekken meyveye dönüşmek, ağırlaşmak demek.Rüzgarı yedikçe sallanmak, soğuğu yedikçe tatlanmak demek.Büyürken insan;dünyanın kaç bucak olduğunu görür.Hayatın ne kadar kötü insanla, ne kadar kötülükle dolu olduğunu görür.Güçlünün zayıfı ezdiğini görür.Savaşları görür,hastalıkları görür,açlık çekenleri görür.Ölümler görür, belki en yakınları ölür. Fedakarlıkları görür.Aşk dolu kalpleri görür.Güzel sözler duyar, duygulu bakışlar görür.Birilerini kazanırken birilerini kaybeder.Severken sevilmez,sevildiğini sevmez.Haksızlığa uğrar.Bazense haksızlık yapar.Arkadaşlık için koşar, sevilmek için uğraşır.Bir şeyler için çırpınır durur...
Rüzgarı yiyip sallandıkça; hamlığını ve o hamlığın hayat devam ettikçe bitmeyeceğini kabul eder.Hayatında bir sürü insan isteyip sonunda tek bir dostun getireceği huzuru arar.Hızlı akan bir hayat isterken bir bardak çayın dumanıyla, tek kelime etmeden maviliğe dalar.Yaşanmışlıklarına, yaşanmamışlıklarına ve bir daha hiç yaşanmayacak olanlarına çaresizlikle bakar.
Soğuğu yiyip tatlandıkça; kızdığı, öfkelendiği şeylerin aslında bir kıymeti olmadığını fark eder.Karşısındaki insanlarında insan olduğunu fark edip belki canını sıkan bir şeylerin olduğunu düşünür.Gittikçe daha sessiz, daha kabul eden, daha hoşgörülü birine dönüşür.Hayatın her nefeste bir nefes eksildiğini fark eder.Geçen ve kalan ömrünün toplamının dünyanın milyonlarca yaşının yanında önemsiz iki rakam olduğunu fark eder.Dünyanın merkezine koyduğumuz hayatımızın aslında var olmuş ve var olacak miyarlarca insan hayatına benzer olduğunu fark eder.Herşey akıp giderken ve başından onlarca şey geçerken bir başına olduğunu fark edip kendine sarılır.Annesini daha sık anımsar daha çok özler.Ocaktaki ateşi eşeler, üstündeki çaydanlığın fıkırtısıyla eline bir kitap alır ve kendini akışa bırakır.
Özet olarak dünyadaki acılara şahit oluyoruz, kırılıyoruz,dökülüyoruz.Derdini anlatıp derman bulmayı bırak, dert anlatacak insanı bulamıyoruz.Yalnız kalıyoruz.Yalnızlığa kızıyoruz.İnsanlara kızıyoruz.Hayata kızıyoruz.Sonrada yavaş yavaş hırçınlığı,kızgınlığı bırakıp hayatı kabulleniyoruz.Yanı başımızda duran sevdiklerimize ve dünyadaki güzelliklere dönüp kalan ömrümüzün tadını çıkarıyoruz.
Bu kadar şeyin adı olgunluk oluyor sanırım.Hayat aktıkça bizim hamlığımız da bitmeyeceğinden büyüme sürecide bitmeyecek.Ama daha tatlı daha sevilesi insanlar olarak devam edeceğiz kalan günlerimize.
Büyüyüp olgunlaşırken iyi dostlarımız ve sevdiklerimizle birlikte hayatta ki her anın lezzetini çıkarmış; bakılmadık gökyüzü, kıyısında yüzülmedik mavilik, okunmamış kitap,gülüşüne karşılık verilmedik insan bırakmamış olmamız dileğiyle.Sağlıkla kalın...
Yaş almak kaçınılmaz ama büyümek isteğe bağlıdır demiş Bob Monkhouse
YanıtlaSilBüyümek yaştan bağımsızdır.İstek ise sadece dışa yansıtılanda işe yarar. 'İnsanlar yavaş yavaş inanmamayı, güvenmemeyi, sevmemeyi ve kronik şüpheci olmayı öğrenir. Bu gerçekleştiğinde artık ne yazık ki çok geçtir.' demiş Freud.
Sil